5 Kasım 2008 Çarşamba

Göynük

Çocukluğumdan beri sık sık Göynük'e giderim. İstanbul'da yetişmiş olmama rağmen Göynük'lüyüm derim soranlara. Güzel yerdir Göynük... Burası ile ilgili düzenli bir şeyler yazmak yerine arada bir karışık tatlar vermek en iyisi. Geçen haftasonu bir arkadaşımla gittim mesela. Göynük'ün İstanbul'a mesafesi 2 saat 15 dakika. Sonbahar yaprakları kuzey rüzgarlarına dayanmaya çalışırken geldik. Sararıp dökülmeden önce kızaran o yaprakları görmek güzeldi. Göynük ahalisi haçlı seferlerinden birinden kopan bir grup yüzünden arada biraz sarışınlık edindiği için (Sarıcalar adında bir köyü bile var) şarabi olmasa da, ya da o şanlı mukaddes tarihi içinde eşkiyalık genleri bulundurmasa da ortalığa bence şan verecek kadar gevşek bir güruh sayılabilir. Bu gevşeklik belki de en son zevk düşkünü Roma'lılardan kaldığı söylenen bir yerleşimin oralara, Baharat Yolu'nun kollarından birinin üzerine kurulması ile ilgili. Her ne kadar Sybaris'e uzak bir coğrafya olsa da tarz olarak memleketim Sybaris'ten aşağı kalmaz (bugünkü şartlara göre ve gevşeklik baabında konuşuyorum tabi, yoksa Sybarisliler pek çok konuda Göynüklülere biraz fazla liberal gelirdi kesin). Sonuçta Cumartesi gezdik, biraz turistik oldu: çarşı, Saat Kulesi ve belki de ileride televizyon dizisi için yapılmış olan yel değirmenleri ile ünlü olacak Çubuk Gölü.
(Yukarıdaki resim daha önce Yeditepe Üniv. öğrencileri ile yaptığımız geziden kalma. Çubuk gölü kıyısındaki yeldeğirmenlerinden biri.)


(Yukaridaki resim de benim yıllar önce çektiğim bir resim: Akşemseddin Türbesi. Alttaki iki resimden ilki benim emektar karavan, ikinci de onun koruyucusu tüylü Tanrıça Dodi)

Hiç yorum yok: