3 Mayıs 2008 Cumartesi

Dalyan


3 Mayıs 2008, Cumartesi.

İki gün Dalyan'da kalayım dedim. Yarın Kaunos'a gidip fotoğraf çekmeyi planlıyorum. Bugün öylece geçiyor. Sabah erkenden uyandım. Çadırdan çıkınca Holandalı amcamı toplanırken buldum. Dün muhabbet koymamıştım, bari herif gitmeden bir iki laf edeyim diyerek yayına gittim. Arkadaş bisiklet turundaymış. 65 yaşında ve bugünkü hedefi Fetiye. Batı bölgelerinin haritasını çıkardı, bir de baktım ki Çanakkale civarından başlamış tura. Hemen en önemli konuyu gündeme getirdim: "Üstadım, senin yük kaç kilo çekiyor?" - tabi İngilizce olarak. Bisikleti 13 ve yük de 15 kg geliyormuş. Toplam 30 kilo civarında. "Benim," dedim, "sadece çantalar o kadar geliyor." Adamın kalktı hilal kaşları, "kim bu serseri," dercesine bana baktı. Güldü tabi, "Sen gençsin," dedi. Herif 65 ama Anglo Sakson olduğu için bu laf fazla bir şey ifade etmiyor. Sinirim bozuldu. Adamın fazla yükü olmadığı belliydi ama bana tur bindireceğini de düşünmemiştim. Neyse, hamallık yapmamak lazım, küçük bir kıssadan dev gibi bir hisse çıkarmak gerek netekim.

Adamı yolcu eder etmez minibüse binip Ortaca'ya gittim; amacım küçük bir ocak almak. Oradaki tüm tüpçüleri dolaştım ama sanki küçük ocakları biri tümden toplamış, yerine o kocaman ocakları koymuş. Tüpçülerden öğrendğim bir rivayete göre ordu toplamış ocakları, Irak harekatı için. Ordunun her yanda ajanı var ve ocak toplamakla görevlendirilmişler. Neyse, sonuçta ocak bulamayıp döndüm. Siz siz olun Ortaca'da kahvaltı etmeyin. Sadece pastane ve çorbacı var. İki poğaça yedim, içinde peynir yoktu. Kahve olarak da 3 in 1 Nescafe verdiler.

Dalyan'a geri döndüm. Sonunda bir iki ince hesap yapıp o büyük ocağı taşıyabileceğime karar verdim. Önce yükümü hafifletmek amacı ile fazlalıkları postaneden İstanbul'a geri yolladım. Bir iki gün içinde bir paket daha yollayabilirim. Hedefim 25 kg yük. Yollarken MSR sorun oldu. Terör olayları yüzünden paketlerde sorun çıkabiliyormuş. MSR şişesi boş ama yine de benzin kokmakta. Bir üst merciden, postane müdüründen fikir almak gerektiğini öne sürdü oradaki görevli. Müdür de paket içeriğini inceledikten sonra kokan şişenin kokmaması için torbaya konması şartı ile paketin yollanabileceğini söyledi. Burada sorun aslında terör değil galiba. Şişe boş, eğer paketi açarlarsa görecekler boş olduğunu ama paketi açmak da yasakmış. O zaman paket servisi sansür görevlileri paketleri açamadıkları halde uzaktan racon keserek paketin ne kadar tehlike arzettiğini belirliyorlar. Sanal bir oyun gibi, biri diyor 5 birim tehlike, diğeri, 7, mesela, ve not veriyorlar galiba 6 birim tehlikeli diye. Eğer, mesela, 5'in üzerindeyse tehlike oranı, paketi ne yapıyorlar? Bana söylenen paketin geri gönderildiği. Ben de "Bana uyar," dedim, geri giderse eve gidecek. Ama buradaki postaneye geri geliyormuş galiba. Yani o tehlikeli madde tehlike ayyuka çıkana kadar galiba kahraman PTT'nin kontrolünde dolaştırılıyor ki halka zarar veremeden uzmanlar tarafından bertaraf edilebilsin - tabi paket açılmadan. Oradaki görevlinin derdi de bir sürü yazışma olur diyor bunun için, savunma isterler. Dedim "Savunulacak bir şey yok ki, sonuçta ortada tehlike yok!" Ama anlaşılan tehlikenin var olup olmaması değil, kesilen tehlike raconunun şiddeti belirleyici olan. Enteresan bir olay. PTT'yi özelleştireceksin, bak böyle şeyler kalıyor mu? Mesela Amerika'da paket eğer tehlikeli olarak görülüyorsa mutlaka hemen özel imha ekipleri gelip patlatıyorlardır. Bir paket patlatma ihalesine bakar memleketin müreffeh geleceği.

Hiç yorum yok: