28 Haziran 2009 Pazar

26.06.2009, Cuma




Bir yıldır doğru dürüst bisiklete binmedikten sonra birden yol yapmaya çalışınca, hele bir de ek olarak 25 kiloluk bagaj olunca yoruluyor insan. Helsinki dedik, dudak büküp Kadıköy'den küçüktür dedik ama dışına çıkana kadar öldüm. E azından insanların bizdeki gibi balık istifi yaşamadığını öğrenmiş oldum.

İlk durak olarak 40 km uzaktaki Jarvenpaa'yı kestirmiştim gözüme. Git git, 55 km'de varabildim. Aslında hiç bilmediğim bir memlekette 15 km.lik detour çok da kötü değil. Sorun şurada ki adamların tabelalara yazdıkları ile haritalara yazdıkları birbirini tutmuyor. Tabelalarda genelde iki isim oluyor. Biri Fince, diğeri de İsveçce. İlk başta hepsi Çiko'nun isimleri gibi gelmişti gözüme ama sonra alıştım. Yine de zor oldu çok, yolu bulmak. Telefon kartı almıştım, GPS falan var diye üzerinde ama acayip yalan çktı. İstanbul'da bile 2,5 km hata payı var diyordu ki F.yolu-Taksim arası o kadardır kuş uçuşu. Burada hiç çalışmıyor.


Sonuçta Helsinki'den yavaş yavaş çıktım. Her yerde tabi ki bisiklet yolu var. Br kez bile arabalar ile aynı yolu paylaşmadan ilk günü bitirebildim. Bisiklet yolları genellikle araba yollarının bisiklete ayrılmış bir kısmı şeklinde yapılmamış. Ayrı yollar var. Her yerde araba yollarının diğer taraflarına geçebileceğin alt geçitler var bisikletler için. Helal dedim kısaca. Tek sorun ufuk olmaması - sürekli ağaçların arasında gidiyorsun ve ülke dümdüz olduğu için persfektif de yok. Flatliners ülkesi gibin adeta.




Gün de çok güzeldi. Hava sürekli 20 derece civarında, gece gündüz fark etmiyor çok. Buraya bir yaz mahalle gezisi yakışır.

3-4 güne yerleşimlerden uzaklaşmaya başlayacağım. O zaman ne olacak göreceğiz. İlk fırsatta resimleri upload etmeye çalışacağım. Bayağı bir şeyler çektim Helsinki'de. İyi ki Tokina'yı almışım yola çıkmadan; çok çok iyi bir lens. Neyse, Jarvenpaa'da parkta bir adamla konuştum. Blues Festival var dedi ama ilk günü kaçırdım galiba. Ertesi gün de varmış. Belki kalıp takılırım.

...

Bunları yazalı üç saat falan oldu. Kamp yerine geldim. Burada inanılmaz bir haşere nüfusu var. çeşitli boy, renk ve cinslerde kana susamış bir ordu adeta. Her tarafımı kemirdiler. Özellikle ayaklarım inanılmaz kaşınıyor. Bunlarla bir ay boyu ne bok yiyeceğim acaba?

Yarın Abbas herhalde. Burada kalmam muhtemelen. Geri kamp yeri ciddi kalabalık. Çayırda konser falan olabilir gibi sanki. onfire kalıntısı da var. Saat 9. Bir film seyredip uyursam, kargalardan hemen sonra uyanırım.

Hiç yorum yok: