30 Haziran 2009 Salı

28.06.2009, Pazar

Gece 11:30da uyandım. Çıkıp biraz güneşlendim, 10 dakika sonra bir daha uyudum. 4'te kalktım. Siesta gibi urada uykular. Hem tatlı, hem de kısa. Üşenmedim, çantaları, çadırı falan topladım ve Lahti'ye doğru yola düştüm. Sekize doğru Lahti'deydim. Tabi o kadar yol (30 km) gidince bir kahvaltı edeyim dedim. Pazar olduğu için her yer kapalı. Saat 10'da açılacak bir kafenin önünde oturmuş yazıyorum bu satırları.

Bu arada da şehri azıcık gezdim. Şehir deyince tabi en merkezi kastediyorum hep.. Şehirler nerede başlıyor, nerede bitiyor kestirmek güç. Daha çok ufuk yok diye oluyor galiba bunlar. Ama tabi ben Ankara'da bile yolumu hiçbir zaman bulamamış biriyim. Şehre 300-500 metre kala ancak belli olmaya başlıyor. Lahti güzel bir yer. Bir sürü heykel var etrafta. Kilisesi ünlüymüş. Bugün ve yarın burada kalırım herhalde.

Lahti'ye 5 km. uzakta bir kampinge geldim. Çok güzel bir yer. Voleybol, futbol sahaları falan yapmışlar. Plaj var göle girmek için. Bir sürü öğrenci kılıklı tip takılıyor. Saat 7:30, güneş yakıyor. Ben iki birada sonra bezdim, etrafı kesiyorum. Demin ilk kez göle girdim ve kafamdaki güneş gözlüğünü unuttuğum için çamurlu sulara kurban verdim. Su güzeldi, soğuk da değil fazla. Gençlerde sonsuz bir enerji, kışın bunalımını atmak için yarışıyorlar.

Yanımda 16-17 yaşlarında bir grup var. Aynı bizim mahalle. Yanlarında bir kız var ve o galiba voleybol oynamak istiyor. Bunlar da topa iki kez elle vursalar beş kez de ayakla vuruyorlar. Çok enteresan tabi.

Demi adamın biri ile konuştum. Bütün rotamı değiştirmeye karar verdim. Görülecek yerleri ve yolları gösterdi. Kuzeye yol uzun ve bazen bazı meczuplar görüyorum pedal basan dedi. Alınmadım tabi. Onun yerine doğuya gidip gölleri gezip trenle kuzeye gitmeliymişim. Mantıklı.

Hiç yorum yok: