10 Temmuz 2009 Cuma

02.07.2009, Perşembe

Bir önceki postta galiba günler şaşmış. 2/7 Perşembe olsa gerek. Aralar çok açılıyor. Bunun nedeni de Internet bulamamak. Varsa da çok arayacak fırsat da olmadı. Bu arada Ömer'e teessüf ederim. Yaparız gerekirse günde 150 km. ve belki de 155 km. ama ne gerek var. Bunları Fransa'da yamak lazım. Burada yapılmıyormuş o kadar uzun yol. Yasak kardeşim çok gitmek. Neyse.. Notlara devam...

Sabahın 7'sine kadar deliksiz uyumuşum. Erkenden toparlandım ve yola çıktım. Biraz giderim, sonra da durup kahvaltı yaparım şu herkesin söylediği zorlu yokuş öncesi düşüncesi var kafada. Yola çıkar çıkmaz yokuş başladı. Söyledikleri kadar kötü değil, hatta Ölüdeniz yokuşunun tırnağı olamaz. 20 dakikada aştım. Burada galiba bir tane dağ dedikleri bir yer var. O da 1000 metre ve en kuzeyde bir yerlerde. Bu yüzden 100 metre yükselince çok geliyor arkadaşlara. Ancak yanlış anlaşılmasın. Yollar çok da düz değil. 30 metre in 30 metre çık gitti hep. O da yorucu ama çaktırmıyor fazla.


Yolda Lossivahti denen bir yer var. O yokuşun altında. Manzara ve köprü çok güzeldi. Zaten manzaraların çoğu her tarafı en rahat görebildiğin yer olan köprülerde. Orada durdum, tatlı çörek ve kahve ile kahvaltıyı geçiştirdim. Jyvaslika'ya 30-40 km falan olsa gerek.

Yolun kalan kısmı sıkıcıydı. Otoyolun kenarından gidiyorsun. Ama nefes iyi açılmış olmalı ki, ilham geldi ve şarkı söyleye söyleye, söylene söylene gittim. Arada kendi kendine konuşuyor insan galiba. Çok kötü. Saat 2 gibi Jyvaskyla'ya vardım. Burası Helsinki'ye göre bile daha kozmopolit geldi gözüme ama büyük ihtimalle büyük şehirden uzak kaldığım içindir. Bisikleti ortalıkta bırakacak gibi değil. Bir cafeye oturdum. Telefonu şarz edip Johanna'yı aradım.

Burada fiyatlar dışarı göre pahalı sanki. Şehir - rant ilişkisi diyelim. Girişte (sahilden doğru) hayvan gibi bir Nokia binası var, üniversite kampüsü kılıklı bir yerde - ki sonradan oranın gerçekten öyle olduğunu öğrendim. Şehir koca bir gölün kıyısında. Bol bol su, yeşillik ve büyük şehir. Hoş bir yer. Öğrenci şehriymiş, etrafta orta yaş insan bile bulmak zor.

Bir şekil tıraş olmam, banyo yapmam ve çamaşır yıkamam lazım. Öyle böyle kötü durumda değilim. 3 gündür herşeyi sallıyorum, zaten fırsat da olmadı. Artık Johanna ayarlar diye diliyorum. Zaten aradıktan kısa bir süre sonra buluştuk. Üniersitede antropoloji öğrencisi. Eşyaları bırakmaya evine gittik. Ev 20 metrekare falan, gerçekten pek ufak. Banyodan sonra bir arkadaşı ile buluşup ormana yürüyüşe gittik. İlginçti, genelde bataklık olan bazı yerleri koruma altına almışlar. Enteresan bir bitki örtüsü var: orman ve yosun. Zagor'un evinin oralar gibi.

Akşam tipik bir Fin yemeği yaptı Johanna: haşlanmış patates, yumurta ve balık. Ertesi akşam için kebap diye konuştuk. Bakalım.

Hiç yorum yok: